Perşembe, Nisan 10, 2008

Mevsimler Değişiyor...



Ömrümün 27. kışı da bitti işte.

Her kış bitimi bir sürü soru bırakıyor ardında.
Bir mevsimin dağınıklığı ve yorgunluğu var ruhumun içinde.
Bahar gelirken nedensiz bir yalnızlık çöküyor insanın içine,
Kaldırımlara sıralanan kafelerden gürültü ve kahve kokusu yayılıyor etrafa, kış neşeleri gibi...
Düşünüyorum da şimdi, ne kaldı koca kıştan geriye?
Yok hayır, kabarık doğalgaz faturaları değil kastettiğim!
Yaşama, yaşanana dair neler kaldı...

Uzun yollar kaldı mesela...
Alper’in merakla sorduğu sorulara verdiğim cevaplar kaldı...
Neşeyle geçmesini istediğim yaz tatiline dair yaptığım planlar kaldı...
Soğuk kış gecelerinde Oğluma ve yaşadığım hayata dair ettiğim dualar kaldı.
Değişmeyen gazete sayfaları, değişmeyen siyasi yüzler, eskimeyen ayak oyunları kaldı...
Mutfakta eksik olmasını istemediğim sıcak kek'in kokusu ve patlamış mısırın damağımdaki tadı kaldı...
Bir gün okula gitmek için çıldıran ertesi gün gitmeyeceğim ben diye yırtınan oğlumun beynime kazınan görüntüsü kaldı...
Odasındaki boy tahtasına yazdığım “5 yaş, 110 cm” yazısına bakarak “vayy beee ne kadar büyümüşüm anne” diyen çocuğun hınzır gülümsemesi kaldı...

Benim gibi kışın doğan çocuklar alışık olur mevsimin sarsan soğuğuna,
Beliki de yakıcı soğuktur güçlü kılan insanı,
Bilmiyorum...

Yaz veya kış her canım sıkıldığında aynı dizeler yerlerini alır zihnimde.
İçim sıkılınca bana nedense Ümit Yaşar Oğuzcan eşlik eder. “ Nasıl yağmur yağarsa yalnızlığına şehrin, Öyle mahzun ve yalnız kadınlar tanıdım. Denizler ortasında geniş ve derin. Bir dünya gördüm kadınların gözlerinde kapkara, Yalnızlık ne imiş anladım” diyerek başlar söze. Yalnız olmadığıma bir kez daha şükrederim…

Ve ardından mevsim değişir aniden...

Ömrümün 27. kışı da bitti, evet!
Korkunun ecele faydası olmadığını,yaşamın herkese eşit davranmadığını, içimdeki öfkeye yenik düşmeden, ısrarla beni kıranlara yeri geldiğinde yokmuş gibi davranmak gerektiğini, bu mevsimde öğrendim...

Oğlumu kucağıma aldığımda da düşünmüş, ‘22 yıllık ömrümden’ yanıma kalanları sıralamıştım.
İnsan niye yazar, köşeler neden var, kitaplar ve şiirler kim için.
Kaç kişinin hayatında iz bırakır durmadan mırıldanan şarkılar...

Cevabını bulamadım...

İnsan her mevsim mi yazmalı kendine bir mektup yoksa benim gibi 5 yılda bir mi bilmiyorum ama sadece yazmak eğer size de huzur veriyorsa kaleme kağıda sarılın derim...
Sizi üzenleri, sevinçten delirtenleri alt alta yazıp toplayın.
Kim galip gelmiş yaşamda görün...
Geçirdiğiniz ömrün, soluduğunuz puslu havanın ve sonbahar yüklü kaldırımların sizi nasıl bu hale getirdiğini düşünün...
İlkbahar, yaz, sonbahar, kış gelip geçtikçe,
Birileri bir yerlerde ölüp birileri doğdukça,
Her gün sorular ve mutluluklar isim değiştirdikçe,
Yani; bir anlamı var mı bütün bunların?
Tüm yaşananların...

Şimdi dönüp baktığımda ne kalıyor bana kıştan geriye?

2 yorum:

  1. Bu soruların cevabı var mıdır acaba? Bence yok. Aynı kısır döngü ezelden ebede dönüp duracak. Biz de bu döngünün bir yerlerinde yeralmış insanlar olarak geldik ve gideceğiz. Anlamı var elbette yaşananların. Dünyada iyi de var kötü de, ortada olan da... Kötüler elbet cezalarını bulacak ama burda ama başka bir dünyada. İyiler dünyayı dengede tutmaya çalışccak, Ortadakilerin seçimleri dengeyi ya iyi ya da kötü bir şekilde bozacak. Sorguladığında soyut şeyler anlam kazanmak yerine da karmaşıklaşır. Ama tüm bunların anlamı ve sebebi var ben buna eminim. Etrafımıza neşe ve iyilik saçıp kendi dünyamızı güzelleştirelim. Yaşamak da bu değil mi zaten. Gelip geçecek bu hayatta bu kötülükler, bu hırs neden?
    Kime kaldı ki dünya?
    Ya da dikildi mi kefene cep acabaa?

    YanıtlaSil
  2. Sinemcim bende bilmiyorum, galiba ben sadece kendi kendime sormayı seviyorum ! Ya yanıtları bildiğimden yada işime öyle geldiğinden :)

    Kefenin cebi hala yok ama, .....

    YanıtlaSil

Yorumlarınız için TEŞEKKÜRLER...