Cuma, Eylül 18, 2020

Kalbimin Can Mayası

Kalbimin Can Mayası beni çok etkileyen bir hikayeye sahipti.
Biz gibi, annem gibi...

İclal Aydın'ın "Bir Cihan Kafes" ile başlayan, "Unutursun" ve "Üç kız Kardeş" kitapları ile devam eden birbirine bir noktada değen hikayeleri bu kitap ile son buluyor sanırım. Keşke sinema filmi yapılsa da bu karakterleri beyazperde de izleyebilsek diyor insan...
Çok çok güzel bir kitaptı.

Umarım, keşke...
 

(Tanıtım Bülteninden)

 İnsan Bir Hikayeye Kendini Kaptırdığında, Bir Bakıyor Ki Karşısındakini Anlamaya Başlamış. “Nedenini bilmeden peşine düştüğümüz duyguların, izini sürdüğümüz tutkuların, hapishanemiz olan korkuların bize bizden önceki nesilden kaldığına kanaat getirdim. Unutmamak, hatırlamak, birbirini tamamlamak için aslında.” Diken kelebeklerinin göçü altı nesil sürüyorsa ve nesiller birbirinde devam ediyorsa, dağın bu yanıyla öbür yanını, denizin bu ucuyla öteki ucunu, bir kıtanın başlangıcıyla bitimini aynı anda görebilen hangi nesildir? Kapalı bir kapının iki tarafında iki insan duruyor. Rüçhan ve Nesrin. Türkân ve Mine. Kartal ve Somer. Peki, bir sonraki nesilden Defne ve Somer’in öteki kızı Kiraz kendi aralarındaki kapıyı aralarsa, diğer kapalı kapılara ne olur? Dün, bugün ve yarın, bir neslin yolunda kesiştiğinde hikâyeler nasıl değişir? Belki de, Kiraz’ın Defne’ye söylediği gibi bir aynaya tutulur bütün hikâyeler: “Büyürken, genç kız olurken fark ettim ki, benim annem de sen ve senin annen için öteki kadın. Annelerimize yaşatılan reddedilişin iki ucuyduk seninle. Rüçhan Hanım’ın ölüme giderken hüzünle baktığı bir aynayız biz. Birimiz aynanın sırrı, diğerimiz camıyız.” Üç kız kardeş Türkân, Dönüş ve Derya’nın hikâyesi, Ayvalık’ta kaldığı yerden, bağımsız kurgusu ve tanıdık karakterleriyle devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız için TEŞEKKÜRLER...