Hafta sonu dijital kanalların birinde Hollywood’da geçen bir gençlik dizisine rastladım.
Kocaman evleri, altında son model arabaları olan, özgürlüğüne düşkün küçük kadın ve genç adamların yaşamları anlatılıyordu iştahla…
Birbirine dost görünüp arkadan iş çevirmeler mi, en yakın arkadaşının sevgilisini ayartmalar mı, kıskançlığa yenilip iftira atmalar mı ne ararsan var dizi de!
Kendi gençliğimle kıyasladım izlerken ve şükrettim yaşadığım zamana…
Ve tabi dua ettim oğlum için!
Ben o “daha” mutlu bir çocuk olsun diye çabalarken arkadaşları arkasından dolaplar çevirmesin ya da baş edebilsin tüm bunlarla diye…
Bu gördüklerim belki bir senaristin hayal ürünü ama yine de etkileniyor işte insan.
Sorguluyor kendini “zamane gençliği” böyle mi diye…
Zamane gençliği…
Ne komik bir tabir düşününce değil mi?
Ben o zamane gençlerinden biri olsaydım çok farklı bir hayatım mı olurdu şimdi?
Sevgilerin sahte olduğu, sevgililerin sürekli değiştiği ve paranın başrolde olduğu bir yaşamın esiri mi olurdum?
Ben omzunda ağlarken içten içe gülen bir dostun yaşattığı hayal kırıklığını kaldırabilir miydi yüreğim?
Böyle bir hayatı düşlemiş miydim?
Bir dolu soru geçti o anda kafamdan…
Bu soruları düşünmek bile tüylerimi ürpertti.
Steril bir çevrede büyümenin keyfini yaşadım bir kez daha…
Mahalle arkadaşına yan bakmak bile “ayıp” sayılırdı, kardeş görürdük birbirimizi…
Okul sıralarında yaşanan yarı platonik aşkların, o ilk kıvılcımın yaşattığı heyecan yeterde artardı bize…
Daha naif, daha kırılgan ve daha guruluyduk galiba…
Haddimizi aşmadan genç olmayı bildik.
Aradaki o ince çizgiyi görmezden gelmedik…
İyi ki de öyleymiş!
İyi ki…
filmleri dışında çevremizde bile yokmu sanki, tüm iyi dileklerimiz dualarımız onalr için
YanıtlaSil