Cumartesi, Kasım 29, 2008

Yeni mim "Mutluluk"

Bu defa sevgili PaNDoRa tarafında mimlendim. Mim'in konusu ise "Sizin mutluluğunuz nerede?"...

Benim için Mutlululuk en başta sevdiklerimin, ailemin, eşimin, oğlumun sağlıklı ve huzurlu olması...

Sonra;

Oğlumun bana Annemmm diye seslenmesi, durup dururken beni öpmesi, istediği bir şeyi aldırabilmek için yüzünde oluşan haller :)

My Koo ile birlikte film izlemek, baş başa yemek yerken geleceğe dair planlar yapmak,

Kayınvalidem ve Kayınpederimin benim için sevdiğim yemeği yapması,

Çocukluğumun çizgi filmi Sipsonlar'ın figürünü tamamlayabilmek için yenen hamburgerler :)



Arkadaşlarımla bir fincan kahve eşliğinde sohbet etmek,

Evin içini saran mis gibi kek kokusu,

Paylaştıklarım sayesinde beni okuyan, hiç tanımadığım insanlardan mail almak, yorumlarını okumak

Taaaa Cezayir'den blogumu bulan ve bu vesileyle tanışma şansını yakaladığım Tuğba ile birlikte frambuazlı pasta yemek, bonus olarakta oğluma ve bana gelen bu güzel hediyeler,



Alper'e spiderman'li etiket, kalem, kalem kutusu ve yapboz almış ama oynamaya daldığı için fotosu yok. Benim rengine vurulduğum mor bileklik ve Sinem'i kıskandıracak :) baykuş küpelerim bunlarrrr!

Ayrıca;

Hesapsızca alışveriş yapmak,

Işıl ışıl bir güne en sevdiğim şarkı ile başlamak,

Ne zamandır oğluma almak istediğim yağmur botlarını Tchibo'da 18.90 Ytl'ye bulmak;



Son zamanların en güzel filmi Issız Adam'ı izlerken My Koo'nun elini tutmak,

Pazar sabahı nefis bir kahvaltıya uyanmak,

Ailece yapılan kaçamaklar, tatiller,

İzlediğim filmin mutlu sonla bitmesi,

Beklediğimden çok zam almak,

Hayallerimi bir gün gerçekleştireceğimi bilmek, hissetmek, inanmak!


Ve en önemlisi derin derin nefes almak, alabilmek... ve bunun için şükretmek...

Bende Lemanice ve Gizemli Dünya'yı sobeliyorum. Kolay gelsin kızlar...

Benetton'da indirim varrrr!

Duyduk duymadık demeyin,
Benetton mağazalarında tüm ürünlerde %30, bazı ürünlerde ise %50'ye varan indirim başlamış. Sabah gazetede reklamlarını görünce çok sevindim. Bedenler bitmeden yetişmem lazım!!!



Ben alışverişe çıkıyorum sizinde haberiniz olsun :)

İLAVE: Geldimmm bile. İndirim %50'ye varan diye yazıyordu gazetede ama genel olarak %30. Kendime mukayet oldum ve abartmadım alışverişi :) Bazen kontrolü kaybediyorum çünkü! Alper'e çok şeker bir mont, kahverengi kadife pantolon ve okulda giymesi için siyah penye t-shirt aldım. Umarım küçükbeyde beğenir!!!

Cuma, Kasım 28, 2008

Alper’in Odası

Alper’i hepiniz çok sevdiniz.
Eeee haklısınız bu çocuk nerde yatar ne yer ne içer diye!!! düşünmekte.
Yediklerini boş verin ama odası işte buradaaa.
Hem bebek bekleyenlere hemde çocuk odası hazırlayacak olanlara da belki bir faydası olur.

2000’de evlendim. 2002 Ekim ayında bir bebeğimiz olacağını öğrendik. Doktor hamilesin dediğinde eşimle ikimizin gözleri dolmuştu. (Sulugözlüyüz naapalımmm) Cinsiyet belli olduktan sonra da çocuk odası telaşına düştük. Bilinmiş markaların klasik bebek odalarını kullanmak istemediğimiz için Modokoya gittik. İyi ki de gitmişiz. 6 yıldır hiçç pişman olmadım. Kız’a pembe erkeye mavi bebek odası olur genelde ama ben krem + fıstık yeşilini seçtim.



Önce tavşan bordür seçtik. Yorganından tutunda, kirli sepeti, alt açma bezi, dolap kapakları, duvar saati, gece lambası ve oda lambasına kadar her yerde bu tavşan kullanıldı. Duvarı krem ve fıstık yeşili boyatıp ortayada bu bordürü koyduk.



Duvardaki raf sistemi de odanın bir parçası. En çok da bunu seviyorum tüm oda birbiriyle uyumlu. Ne istediysek yaptılar. Hayırrr sözlüklerinde yoktu :) Masadan lambaya, dolaptan halıya, perdeye kadar her şey uyum içerisinde oldu.



Yatak başında baloncuk yastıklarla kocam ALPER yazıyor. Komidinin üzerinde yatağının yanında gece lambası var. Yatağımız büyüyen karyolaydı ama Alper neredeyse hiççç kullanmadan (Genelde geceleri bizim yanımızda yatıyo!!! Alper bey artık odanaaaa) küçüldü. Bizde Yataştan deri krem yatak başı ve baza aldık. Hem odaya uydu hemde oldukça rahat.



Yerler laminant parke. Odaya uyumlu halı bulana kadar epey zorlandık. Sonunda İstikbalde bulduk. Odamız büyük olduğu için 4m2 halı bile küçük geldi. 3 kapılı gardrop, 1m'e 2m yatak, 3 çekmeceli bir şifonyer, lego masası, oyun sandığı, komidin ve bilgisayar masası rahatlıkla sığdı. İleride küçük bir koltuk bile konabilir. Eee malum :)



3 kapılı gardrop istedim büyük olsun, oğlumun giysileri rahatlıkla sığsın diye. Deprem geçirmiş bir kent olarak dolabı da duvara sabitlettik. (Çok mühimmm, sizde ihmal etmeyin)


Bilgisayar masası seneye çalışma masasına dönüşecek. Resimlik Ikea’dan. Fotoda da 2006'da çekildi. Bilgisayar masasını yanındaki alçak dolap oyun sandığımız.


Gardrobun içinde Ikeadan alınmış koca bir kutu oyuncak var .
Bu fotodakiler çizgi film kahramanları.
Yatağın altında da bir dolu oyuncak mevcut.
Bende almayı seviyorum, Alperde…

Perşembe, Kasım 27, 2008

Alper'in Yağmur Botları

Tchibo'ya bayılıyorum. Rengarenk kataloglarına, içeriyi saran kahve kokusuna, 9.kahveden sonra 10.'nun bedava oluşuna, thermal içliklerine, hayatı kolaylaştıran küçük ev aletlerine, bir ayda 2 ayrı koleksiyon sunmasına falan filan...


Son zamanların en şeker ürünü bence yağmur botları. Her rengini bulmak mümkün. Turkuaz sevdalısı bir anne bu botları görür görmez ne yapar ? Tabi ki kasaya gider :)




Yukarıdaki börtlek gözlü yağmur botları benim her hafta yeni neler gelmiş diye bakmalara doyamadığım Tchibo'dan. İçi ayakları sıcacık tutuyor. Fiyatı da 18.95 Ytl


Biz bu botları ayakkabılığa yerleştirdik ve kullanmak için kar'ın yağmasını bekliyoruz. Hadi bakalım...

Issız Adam

Evetttt; tüm blogları kasıp kavuran, köşe yazarlarının gönlünü çelen, izleyenlerin mutlaka gör dediği son Çağan Irmak şaheseri “Issız Adam'ı" dün akşam izledim.

Alper’i halasına bırakıp önce My koo ile yemek yedik sonra da Issız Adam’ı izledik. Film çıkışı Starbucks’tan kahvelerimizi alıp hüpürdeterek döndük evimize...

O kadar çok şey yazıldı ki film hakkında ben ne yazsam diye düşündüm bütün gece.



Ağladık; son 10 dakika hiç bitmesin istedim ve şarkılara kaptırıp bıraktım kendimi. Öyle güzeldi ki! (My Koo ağlamakta beni geçti bu sefer, hayrettt!)

Bayıldık; Şahane yemeklerin yapıldığı restorana, havuçlu kek’e, anneye, Ada’nın turkuvaz gözlerine ve tabiki filmi hissetmemizi sağlayan şahane müziklere...

Şaşırdık; mutlu sona alışkın bir millet olduğumuz için bu kez filmin sonunda şaşırdım! Keşke dedim, ahhh keşke!

Alkışladık; Serseri aşık rolündeki Cemal Hünal'ı, doğal oyunculuğuyla Melis Birkan'ı, annemizi bulduğumuz Yıldız Kültür'ü, Türk sinemasının dahi çocuğu Çağan Irmak'ı yürekten alkışladık.

Şehrin karmaşası ile iç içe, fazlasıyla gerçek, yaşanmışlıklar ve birikmişlerin bu kadar yalın anlatıldığı, aşka ve acıya rağmen hala korkularımızı aşamadığımızı bu kadar güzel anlatan son zamanların ennn güzel filmi bence bu. MUTLAKA izleyin...

"Sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün"cümlesini duymak için bile bu film izlenir...

Ahhh Çağan Irmak ahhh, sen neler yapıyorsun, nasıl kalbimize dokunuyorsun, nasıl bizdensin. İyi ki varsın!

My Koo eve gelince dedi ki; “Aşk ne güzel şey”, sonra da sıkıca sarılıp uyuduk...



Şimdi cep telefonumda filmin şarkıları, masaüstünde ise filmin duvar kağıtları var. Büyük bir heyecanla DVD'nin piyasaya çıkmasını bekliyorum.

Lütfen, "Çocuk istismarına son" deyin.

"Anne Çocuk" sitesi artık son zamanlarda artan ve çözümsüzlüğü (!) sebebi ile iyice çirkinleşen "çocuk tacizleri" konusunda bir kampanya başlattı. Bir çok blogta bu konu ile ilgili yazı yayınlandı. Formu imzalayan sayısı bence çok çok az. Bu kampanyaya katılıp aşağıdaki linke tıklayarak bu güne kadar 6252 kişinin imzaladığı "çocuk istismarına son" formunu lütfen sizde doldurun. Bir kişiden bir şey olmaz DEMEYİN...



Bu linke tıklayarak http://kampanya.annecocuk.com/, çocuk tacizleri konusunda yasalarımızda gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlayabilirsiniz.

İlave: Enny'nin bu yazısında bahsettiği Hürriyet yazarı Yonca Tokbaş'ın bu yazısını da LÜTFEN OKUYUN. Bilgilendirici sunum için ise buraya tıklamanız yeterli. Lütfen kayıtsız kalmayın.

Salı, Kasım 25, 2008

Nikah Şekeri yaptık

İş yerinde 12 bayan, 50 küsür erkek var. Biz kız kıza toplanıp bazen dışarda yer içer, bazen evlerde mantı günü yapar bazen kek, poğaça ile idare ederiz. Genelde kahkahalar eksik olmaz arada halay çekip göbek bile atarız. Geçen perşembe iş çıkışı Seda'ya gittik. Toplanma amacımız yiyip içmek dışında 18 Ocak'ta evlenecek olan arkadaşımız Ayşegül'e nikah şekeri yapmaktı. Arkadaşım aramış, taramış hem gönlüne hem de kesesine göre bir model bulamamış. Bende tül al, içine şeker koyup kurdeleyle bağlayalım hem sade olur hem de ucuza mal olur dedim. Onunda kafasına yattı. Bilgisayarda isimleri yazıp çıktı aldık. 6 metre tül, iki kilo badem şekeri, 100 metre ince simli kurdele ve cam nazar boncuğu alındı. 8 kişi 2 saatte 400 tane nikah şekeri yaptık. Birimiz isimleri zımbaladı, birimiz kurdeleye boncuk geçirdi, biri tülü kesti veee oldu da bitti.



Nikah şekerimiz işte bu. Klasik ve güzel bir model...



400 adet Nikah şekeri itinayla 2 saat'te yapıldı…

Şennur, Meltem (Kankimdir), Ayşegül, Alev (Aynı odadayız ve adaşız, 4 aylıkta hamile), Seda, Oya, Sevim, Özge ve ben. Fotoğraflardan ne kadar eğlendiğimiz anlaşılıyor mu?



Alper bey pek güzel gülmüş yine :) , Çok canlar yakacak sanırım bu gülüşle!

Not: Oğlum galiba aşık oldu. Seda ile konuşurken bir tuhaf oluyor, kaçamak bakışlar atıyor. Kız evli, arada 20 küsür yaş farkı var ama ne yapalım :) Geçen gün bilgisayarda fotoğraflara bakıyorduk Seda'nın resmine dönüp dönüp baktı. Benim gördüğümü anlayınca da neee varrrr diye bağırdı! Şimdilik inkar ediyor ama anneler hisseder dimi ama!

Pazartesi, Kasım 24, 2008

Geçen hafta sonundan...

Pazar sabah 10’da uyanıp güzel bir kahvaltının ardından eşim ve oğlumla birlikte dışarı çıktık. Biraz dolaştık, alışveriş yaptık. Alper’e geçen yıl doğum gününde Unico marka lego masası almıştım. Parçaları içine konan çok kullanışlı bir oyuncak. (tavsiye edilir) Bende Lego yapmaya bayıldığım için bize az gelen parçalara ilave olarak 100’lük yeni bir kutu aldık. Aşağıda gördüğünüz muhteşem! çiftlik evi Alper ile benim eserim.



Ne güzel gülümsemiş değil mi?



Lego masamız bu. Üzeri spiderman çıkartmalarıyla süslü.



Lego yapmaktan sıkılınca sevimli fil Horton’un DVD’sini izledik. Eğlenceli bir animasyon. İzlemeyenlere tavsiye ederiz.



Alper uyuduktan sonra da ben O... Çocuklarını izledim. Sürükleyici ve duygusal bir filmdi. Ben sevdim, Dvd’si çıkmış. Tavsiye ederim.
NOT: Bu fotoğraflar geçen haftadan beri yazılmayı bekliyordu ama hastalık falan araya girince kaldı. Dünde pazardı ama ben genelde evin içinde yuvarlandım. Alper'in yoğun isteği üzerine Ağlayan Pasta yaptım, sonra yine yattım. Evde miskinlik yaptığım için fotolar ve yazı geçen Pazar'a aittir. Fotoğraftaki gülümseyen surat benim oğlum :)

Cumartesi, Kasım 22, 2008

Anahtarlık, bileklik, vs...

Geçen akşam canım sıkıldı ve bunları yaptım. Sizde görün istedim...



Anahtarlığın ucuna fil aparatı taktım o kadar. Diğer anahtarlıkda evde olan malzemelerin değerlendirilmiş hali. Bilekliği de deri ipe geçirip düğüm atıp yaptım...

Havuçlu Kek ve hakkımda...

Sesim şu an tı.ra.ves.ti gibi ama en azından derdimi anlatabiliyorum. Fazla konuşmamam gerekiyor. Benim gibi geveze biri için tahmin edersiniz ki zorrr. Alper çok eğlendi dün akşam benimle. Hep böyle kalmıcak geçecek dimi diye de sordu.

Dün akşam iş çıkışı Alper'i eve yolladım ve okuldaki kermes hazırlıklarına yardım ettim. Sınıfları boşaltıp tül ve kurdelalarla süsledik. Saat 21:30'da eve gelebildim. Yorgunluktan ve açlıktan ölmek üzereydim. Bugün Gıda kermesimiz var. Umarım çoook satış yapılır ve okulumuz kazandığı paralar ile daha da güzelleşir.

Gelelim kek mevzuuna;

Bu aralar havuçlu kek'e fena taktım. Kahve Dünyası denediklerim arasında kesinlikle 1 numara. Burger King'de yeni çıkarmış onunki de fena değil. Bende kendim denemek için internette bir tur attım ve bu adreste benim gibi bir keksever ile karşılaştım. Tarifde biraz değişiklik yapıp hemen denedim. Lezzetli bir kek oldu. Yediklerim ( 7-8 cm) kadar çok kabarmadı ama Alper bu keki yedikten sonra karanlıkta bile görmeye başladı! Eeee havuç faydalı değil mi!



Tarife gelince; 3 yumurta ve1,5 su bardağı toz şeker'i çırp. 1 su bardağından 2 parmak eksik sıvıyağ, 1 paket vanilya, ½ tatlı kaşığı tarçın daha sonra 2 su bardağı rendelenmiş havuç ve 1 bardak iri kıyılmış ceviz ekleyip yeniden çırp. 2 bardak un ile 1 pk kabartma tozunu eleyerek ilave edip karıştırın. 1 çay bardağı üzümü sıcak suda bekletip unlayıp karışıma ekleyin. Yağlanmış kek kalıbına boşaltıp 180 derece önceden ısıtılmış fırında 40 dakika pişirin. Üzerine hindistan cevizi ekleyip servis edin. Göreceksiniz çok lezizzz

Not: Sabırsız bir kadın ( Benimmm o) kekin tadını merak etmiş. Ve fırından çıkar çıkmaz kalıptan çıkarmaya kalkmış. Önce becermişşş. Sonra bu da yetmemiş gibi fotoğraf çekmek için oradan oraya taşımış ve canım kek'i üç parçaya ayırıvermiş. Eee haketmiş ama dimi !

Sözün özü; Kekin fotoları bu yüzden berbattır efendim. Tadı gerçekten çok güzel, bence yani :)

Cuma, Kasım 21, 2008

Sessizliğe gömüldüm!

Dün boğazlarımda hafif bir acıyla uyandım. Önemsemedim.

Akşam kızlarla toplandık hem nikah şekeri yaptık (bu nerden çıktı derseniz fikir benden ayrıntılı ve görüntülü yazacağım ama daha sonra) hemde kendi aramızda eğlendik. Bağırmadımmm hiç. Herkes üzerime geliyor zaten çok mu bağırdın dün diye! Gece 11'de eve geldik. (Geldik çünkü ev gezmelerini sevmeyen oğlum Seda'ya gidiyoruz diye takıldı peşime. Sanırım Seda'dan hoşlanıyor ) Hemencecik uyuduk. Gece bir kaç kez uyandım boğazım acıyor sesim tuhaf çıkıyor. Uyumaya devam ama sabah bir kalktım. Görüntü var ses yok. O kadar kötüydü ki soluğu Dr'da aldım. Teşhis Akut sinüzit ve ses tellerimde şişme. Ses tellerim çokkkk kötüymüş. Kesinlikle bağırmamam, acı ve baharatlı yememem konusunda ciddi bir uyarı aldım. Islak saçla dışarı çıkmaktan da vazgeçmeliymişim. Bir süre oda nemlendiricisi ve 20 gün ilaç kullanmam gerekiyor. Elimde fısfıs, masamda ılık çay ile günü kurtarmaya çalışıyorum.

Sözün özü; sessizim ve telefonlarım susmuyor. Biri bana yardım etsinnnnn lütfennnn...

Perşembe, Kasım 20, 2008

Diyaloglara devam

Anne olanlar daha iyi anlar beni. Çocukları bezden kurtarıp tuvalete alıştırmak zordur. Biz bu durumu kolay atlattık hatta güzel yanını bile keşfettik. Bunun iyi yanı ne derseniz "sohbet" derim. Alper hala tuvalete her gittiğinde beni de yanına çağırır ve başlar anlatmaya.

Dünkü konumuz 'uzak ülkelerde yaşamak nasıldır' idi. Başladık muhabbette.

Japonyayı merak ediyormuş. Bende yeni bir arkadaşım var internette tanıştığım Serrose o Japonyada yaşıyor dedim. Çok şaşırdı.

- Aaaaa, hangi dili konuşuyor, dedi.
- Türkçe dedim. Ama Japoncada öğrenmiştir heralde diye de ekledim.
- Karete, dövüş teknikleri falan biliyor mu diye sordu.
- Gülümsedim. Ne kadar saf düşünüyor öyle değil mi? Ona göre Japonya demek uzak doğu dövüşleri demek heralde. Bende baktım ilginç sorular geliyor gidelim istersen bizi gezdirir dedim. - Şaşırdı, ama anneeee bizi yakalamasınlar.
- Kim yakalayacak annecim.
- Ajanlarrrr, dövüşçüler
- Yok annecim bizim ne suçumuz var. Biz sadece gezip gelicez.
- Peki anne yemeği ne yapacağız.
- Nasıl yani!
- Eee, onlar çubukla yiyolar hemde pilavııı. Hergün pilav yeniyorrr
- Aaaa, aç kaldık o zaman!
- Yok anne yaaa, çantaya bisküvi, ekmek falan koyarız. Aç kalmayız sen merak etme.



Bu sohbetten hoşlanan ben durumu abartıyorum.

- Annecim; hani Nazo vardı hatırladın mı?
- Hani bana anahtarlıkla yapıştırma yollamıştı o mu?
- Evet. O da Amerikada istersen oraya da gidelim.
- Aaaa, vahşi hayvanların olduğu yere mi. Madagascar'a da gidermiyiz peki?
- Bilmem, olabilir. ( Bu cümleleri kurarken o kadar heyecanlı ve gerçekçi ki anlatamam size) Birde, Rusya'da arkadaşım var Haydins. Gitmişken ona da uğrayalım.
- Annee, Kutupta orası dimi! Ona sorsana kutup ayıları, penguenler falan varmıymış gerçekten. Görmüş mü hiç?
- Sorarım annecim.

Çocuk olmak çok zormuş!

İşyerinden bir arkadaşım var adı Seda. Alper'in gizli gizli bir ilgisi var sanırım itiraf etmiyor ama onunla konuşmaya bayılıyor. Dün akşam iş çıkışı birlikte lazer epilasyon'a gittik. Randevular sarkmış 1 saat'e yakın bekledik. Alper ile Seda muhabbet ediyor bekleme salonundaki yaklaşık 4 - 5 kadında dinliyor. Bizimki hayal dünyasına dalmış Seda'yı çocuk yapıyor. Kendi aralarında oynuyorlar.

Seda sordu. Çocuk oldum ben şimdi neler yapıcam, zor mu çocuk olmak diye?

- Zorrr, bazen çok zor ama kolayda. Mesela istediğini yiyebiliyosun, çikolata falan ama annenden de izin alıyosun. Çizgi filmde seyrediyosun ama playstation oynayamıyorsun. Sadece tatillerde izin var. Birde iş yapıyorsun bazen. Mesela sofraya tabak, çatal koyuyosun. Toz alıyosun dimi Anneee. Zor yaniii

Hakikaten de zormuş dimi yaa!

Salı, Kasım 18, 2008

Sobeee !

Pammuk beni mimlemiş. Konu Blog yazma ile alakalı. Teşekkür edip yanıtlıyorum.



1-Blog yazmaya ne zaman başladınız?

16 Temmuz 2007'de başladım. 250'yi aşkın yazı yazmışım. İnternette moda ile alakalı bir şeylere bakarken önce Yeliz'in Dünyası'nı keşfettim ardından başka blogları. Sonraaaaa, bende yazmalıyım dedim.

2-Blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?

"Bir annenin kaleminden oğluna, hayata ve aşk'a adanmış yazılar, bir kadının kendi penceresinden, dünyaya bakışı olacak.Ve daha neler, neler" demişim ilk yazımda. Hayata dair herşey var, çizgim bu yani :)

3-Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksiniz?

Anlatacaklarım bitene kadar...

4-Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal aldı mı?

Hala eğlenceli aslında ama bazen kendimi köşe yazarı gibi hissedip yaptığım her işe gazeteci gözüye bakar oldum. Bunu da yazayım, ayyy yok şuranın resmini çekeyim yayınlayayım gibi durumlar oluyor ama yine de mutluyummm...

5-Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyormusunuz?

İşlerimi aksatmamaya çalışıyorum ama bazen bu yüzden çok sıkışıyorum. Akşam evde Alper uyuduktan sonra yazayım diyorum ama o zamanda eşim mızıkçılık yapıyor. Yakında ya blogun yada ben derse bilemiyorum :)

Bu mim epeydir dolaşıyor bloglarda cevaplamayan kaldı mı acaba? Bir düşüneyimmm! Hımmm, en iyisi yeni blogger olan Neşe'yi sobelemek :) Hoşgeldin Neşe...

Pazartesi, Kasım 17, 2008

Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından Can Dündar’a mektup…

Can Dündar'ın hazırladığı "Mustafa", belgeselini izleyemedim ama hakkında bloglarda, TV’de ve gazetelerde çok eleştiri okudum. Okuduklarımda beni bu belgeselden soğuttu. Belki DVD’si çıktığında uzun haliyle izler, Atam’ı görüp eski günlere dalar yine hüzünlenirim. Ama sinemaya gidip izlemeyeceğim.

Bu yazı bana mail ile geldi. Okuduğumda tüylerim diken diken oldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından Can Dündar’a mektup...




Utandım çocuk

Beni anlatan bir film yapmışsın. Kızgınım, utanç içindeyim. Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa’dan da utanmış değilim. Başaramamışım, bundandır utancım. Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.

"Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir… "Bilim" demiştim, tek yol göstericidir. Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için. Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum. Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya. Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?

Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk? Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler? Anlatmadılar mı sana? Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu? Ah be çocuğum. Neden, nasıl düşman ettiler seni bana? Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar. Belli ki, Çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum. Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden. Sevmeyecekler beni elbette… peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?

Dedim ya, sana değil kızgınlığım. Başaramamışım. Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu. Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın gözyaşına.
Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de o gözü yaşlı analara.
"Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,
"Bu nesiller miydi, ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?" diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?

Olmadı be çocuk !
Olmadı.

Bilginize...

Çocuk Böbrek Vakfı'ndan ulaşan maili paylaşmak istiyorum sizlerle. Belki bir faydamız olur. Çocuk böbrek vakfı böbrek hastası çocuklar yararına kurulmuş bir vakıf.

"Bireysel kaygıların toplumsal dayanışmaları uzaklaştırdığı bu kalabalık kent yaşamında bizi tanımanız, bizi desteklemeniz vakfımıza güç katacaktır." diyorlar.

Böbrek hastası çocuklara yardım etmek istiyorsanız kişisel bağış yapabilir, çocukların çizdiği resimlerden oluşan kartlardan ve buzdolabı magnetlerinden alabilir hatta kurban bağışı bile yapabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için buraya tıklayın...



Not: Lütfen resmin üzerine tıklayıp büyüterek okuyun. Teşekkürler...

Cumartesi, Kasım 15, 2008

Herşey üst üste mi geliyor?



Hepimize olur ya zaman zaman!

Herşey üst üste gelir.

Bende de öyle oldu işte.

Annanemin hastalığı, ömrünün geri kalanını yatakta geçirecek olması, keyifsizliği, elimden bir şey gelmemesi canımı çooookkkk sıkıyor.

Evlilik hazırlıkları yapan kızkardeşime de bir faydam yok bu aralar. Annemin yükünü de hafifletemiyorum.

Kayınpederim ağır bir soğuk algınlığı, görümcemde safra kesesindeki taşlar yüzünden zor günler geçiriyor. Aklım onlara da takılıyor.

Eşim ve Oğlumla alakalı bir sorunum yok çok şükür.

Benim içimdeki yaşama sevinci bir süreliğine tatile çıktı sanırım. Tek sebep bu!

Siz deyin Sonbahar'dan ben diyeyim depresyondan...

Her sabah erkenden uyanmak, evin düzeni kaçmasın diye çırpınmak, hayatı yakalamaya çalışmak, oğlumla ânı paylaşmak, arkadaşlarımla zaman geçirmek, kendimi dinlemek, hobilerimle ilgilenmek, My Koo'yu ihmal mi ediyorum diye içimi kemirmekten nefes alamaz oldum.

Yeni tarifler denemek, yeni yerler görmek, hayal kurmak, aklımdakileri yapmak, heryere yetişmek istiyorum.

Son 7-8 ayda o kadar çok kilo aldım ki yaza kadar vermek istiyorum ama içimden o'da gelmiyor. İş yerinde de canımı sıkan şeyler oluyor. Alper henüz anaokulunda olmasına rağmen beni Okul Aile Birliğine seçmişler. Bu kadar işin arasında birde oraya yetişmek zorundayım. Okul toplantıları, kermes, ev gezmeleri, izlemek istediklerim biriktikçe bende bu hale geldim. Sanırım puslu havalarında etkisi var bunda.

Burda kestane pişirmek,



Burda Yüzmek,



Ve burdan etrafı izlemek istiyorum.




Bazen mailler alıyorum çok güzel yazılar yazdığıma dair ama bu defa içimden güzel şeyler yazmak gelmiyor. Kusura bakmayın. İnşallah sizi de sıkmadım.

Paylaşmak rahatlatır beni diye umut ediyor ve herkese çoook güzel bir haftasonu diliyorum.



Hayatttt; senden çok şey mi istiyorummm?

Cuma, Kasım 14, 2008

Blogunuz kaç para?

Mavi Anne'nin blogunda gördün ve hemen denedim. Blogunuz kaç para eder öğrenmek isterseniz tıklayın.



Benim bloguma 2350.6 Dolar fiyat biçmişler ama benim gönlümdeki değeri ölçülemez bile. Kusura bakmasınlar ama bu para çooook az :)))

Çarşamba, Kasım 12, 2008

Dizileri kim izliyor?

Sorsanız kimse dizi izlemiyor, hatta bazıları izleyenlere bile burun kıvırıyor! Çözemedim kim izliyor bu dizileri. Sanırım herkes evde kitap okuyor, hobileriyle ilgileniyor yada DVD izliyor. Sadece yabancı diziler Lost, Dexter, Prison Break, Gossip Girl, Hereos, Nip Tuck…vs takip ediliyor.

Neden ama?
Kimden utanıyoruz ki?
Yada dizi izlemek ayıp mı?
Tiyatro yada Sinema sanatçılarıyla yapılan röportajlara bakıyorum onlarda dizi izlemiyor. Her sezon 60 – 70 tane dizi çekiliyor ama anlaşılan kimse izlemiyor.
Alper olsa bu duruma Galippp, anne çok galip (garip) derdi yaa neyseee!
En komiği de herkesin bir şekilde konuyu bilmesi! Azıcıkta olsa :)

Halbuki reytinglere bakınca halkın yarısından çoğu evde tv başında ama kimse dizi izlemiyor? Evde TV izlemek, TV karşısında pineklemek ayıp ta benim haberim mi yok? Ben elimde TV kumandası o kanal bu kanal zap yapmaya bayılıyorum. Evde hem anten, hem uydu hemde Digitürk kullanıyoruz biz. Yakında D Smart’ta alırsak şaşırmam. 3 adet televizyonumuz var. Kişi başı 1 :) yani. 4.sü ise yolda. Bir dönem eşimle dvd’ye sarıyoruz, bir dönem sokaktan içeri girmiyoruz, bir dönem ailece sakinliği seçiyoruz ama bizim evde Tv izleniyor.

Kimi zaman elimde sıcacık bir kahve dergi karıştırıyorum mutfakta, Alper odasında onlarca oyuncağın arasında kaybolmuş, My Koo ise spor programını izlerken yorgunluktan sızmış kanepede. Bazen hep birlikte çizgi film izliyoruz bazen Alper’i eğlendirecek oyunlar oynuyoruz, bazen kendi zevklerimize göre dağılıyoruz odalara, bazende My Koo ile baş başa takılıyoruz.

Eğer o akşam evdeysek kaçırmadan izlediğimiz diziler var, kaçırırsak ta internet sağolsun!

Neler mi izliyoruz?



Çarşambaları ağlamaya doyamadığım bir aile dramı Yaprak Dökümü,



Perşembe entrikalarla süslü Aşk-ı Memnu,



Cuma akşamları Asi ile Demir’in hırçın ama bir o kadarda çekici olan aşkı keyifle izlediğim diziler. (Asi ile Demir sayesinde aşkın gözlerde de yaşanabileceğini öğrendim)

Yumurcak Tv’de Juengom’un Rüyası, ve Zobu mofuuu, Disney Channel’da Winnie the Pooh, Alper ile izlediğimiz çocuk programları. Bir dönem Var mısın Yok musun izlerdik şimdi o da sarmıyor. Saba Tümer’in Habertürk’te 23:00 – 01:00 arasında sunduğu program ve Saba’nın kahkahaları bazı akşamlarımızı şenlendiriyor. Konuk güzelse Beyaz Show ve Okan Bayülgen’i de izliyoruz. Hayvansever oğlum bayıldığı için belgesel kanalları da izleniyor. Hangi hayvan ne ile beslenir, nasıl avlanır, nasıl gelişir Alper’e sorun :)

Kısaca bizim evde Tv izleniyor. Türk halkının en büyük eğlencesi bu kutu değil mi zaten! İsteyen ona bağımlı yaşar, isteyen programını yapar :)

Bir zamanlar izlemeye doyamadıklarım ise;

Süper Baba, İkinci Bahar, Asmalı Konak, Yedi Tepe İstanbul, Çemberimde Gül Oya ve geçen sezon sona eren Hatırla Sevgili…

Sahi siz neler izlersiniz?

Pazartesi, Kasım 10, 2008

Anne - Oğul keyfi

Hastane, Okul, İş derken ne zamandır oğlumla baş başa kalamamıştık. Cuma akşamı okuldan çıkıp pasta yemeğe gittik. Alper çikolatalı fıstıklı ben ise frambuazlıdan yana kullandım tercihimi. Fotoğraflardan anlaşılacağı gibi Alper çocuk oyun alanında geçirdi vaktini, epeyde eğlendi.



Alper’in üzerindeki kıyafetler okul eşofmanları. Ana sınıfı kıyafetlerimiz bu artık. Ne giydireceğim derdi olmadığı için biraz rahatladım :) Alperlerin okulunda 4 sınıf var. Kırmızı, Yeşil, Turuncu ve Pembe. Alper’in sınıfı Yeşil sınıf. Alt eşofmanları siyah kenarları yeşil çizgili. Üst ise yeşil penye. Resimlere tıklayıp yakından bakabilirsiniz.



Okulda ise her şey yolunda. Geçen hafta Salı günü tatil gelmedi mi anne dedi ama olur arada böyle şeyler değil mi? Yeni şarkılar öğreniyor. Resmi de epey gelişti. Geçen gün bir ev çizmiş çatısında anten bile vardı. Şaşırdım doğrusu :) Bu iki resimde okuldan eve gelen eserlerimiz :0



Haftasonunu Alper'in yoğun ısrarı ile annemde geçirdik. Abimler orada kalıyor diye tutturdu Furkan'ı görmeye gidelim diye. Sabah uyandığında boğazlarım acıyor dediği için ateş düşürücümüzü yanımıza alıp çıktık yola. Gece 01:00'den sonra başladı ateşi çıkmaya. 38.5'u görünce uyandırıp şurubunu içirdim. Neyse ki çabucak düştü. Sabah kalktığında iştahsız ve keyifsizdi. Biraz yatıp, yedirdiklerimi çıkardıktan :( sonra açıldı. Bu sabah uyandığında bir gün ilaç içtim hemen iyileştim annecim dedi. Şimdi okulda. Bakalım ne maceralar yaşayacak bugün!



Annanem bugün hastaneden çıkıyor. Taburcu işlemleri bitmiş eve nakledecek ambulans bekleniyor. Bir süre annemlerde kalacak. Yine sıkça göreceğim sultanımı. Şimdilik gayet iyi ve evde daha da iyileşecek bence. İyi dilekleriniz ve dualarınız için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Blog sayesinde tanıştığım arkadaşım Tuğba Cezayir'den geldi. Dün telefonla konuştuk. 27 Kasım'a kadar buradaymış. En kısa zamanda buluşacağımız için şimdiden sabırsızlanıyorum.

Anlayacağınız bizim hayatımızda şimdilik her şey yolunda.
Darısı başınıza ve iyi haftalar...

Minnettarız !


10 Kasım nedeniyle Alper'in anaokulunda da Atatürk'ün hayatı, hayata bakışı, yaşadıkları, yaptıkları 6 yaş çocuklarına algılayabileceği şekilde anlatılıyor.
Ezberlediği bu şiiri, tüm gücümüzle bu hafta sonu bol bol okuduk.
Atatürk yoktu,
Düşman Çoktu.
Atatürk geldi,
Düşmanı yendi.
Bu güzel ülkeyi bizlere verdi...

Bu güzel Ülke biliyoruz ki senin eserin...

Seni unutmadık, unutturmayacağız ATAM!

Cuma, Kasım 07, 2008

FLASH FLASH FLASH

Annanem Pazartesi taburcu oluyor. Az önce öğrendim. Tedavinin geri kalan kısmı evde yapılabilirmiş. 2 haftalık hastane maceramız 3 gün sonra sona eriyor. Umarım çabucak ayaklanır güzel annanemmm benim...

Seni çoook seviyorummmmm

Çantamda neler var?

Bu mim'i cevaplamakta biraz geciktim. O yüzden kusura bakma Gizemcim. Mim'in konusu çantanızda neler var. Ben her kadın gibi çanta severim. Siyah vazgeçilmez rengimdir ama yaz'ın her renk kullanabilirim.



Çantamı Koton'dan aldım. Çok kullanışlı hemde ucuzzzz. Eeee devir ekonomi devri dimi ama :)



Çantam'ın olmazsa olmazı Ray Ban kemik güneş gözlüklerim. Hani nerde derseniz içinde kalmış. Foto da yok, unutmuşummmda :)

Kendi imalatım makyaj çantam ve günlük kullandığım malzemelerim. Bilun'un şaheser anahtarlığı ve benim otobüs anahtarlığımda iyi bir ikili oldular. Gri olan bozuk para çantam. Siyah Pierre Cardin cüzdanım epeydir benimle. Eşimin hediyesi ve çokk memnunum kendisinden. Yıllardır vazgeçilmezim ise Burrbery parfümüm. Tarak, cep telefonu, naneli sakız, ıslak mendil ve ağrı kesici de olmazsa olmaz.

Bende sevgili dostlarım Haydins, Nazo ve Sinem Yaman'ı sobeliyorum. Hadi kızlar dökün bakalım çantaları...

Perşembe, Kasım 06, 2008

Tefal'den yeni nesil Fritöz

Ben mutfak aletlerinde Tefal severim. Hem birbirleri ile uyumlu oluyorlar hemde tasarımları göz zevkime hitap ediyor. Fritöz kullanan herkes çok yağ tüketiminden, kullanılan yağın ziyan olduğundan, zararlı olduğundan falan şikayet ettiği için Tefal'in yarım kiloluk mini fritözünü almıştım evlenirken. Yıllardan 2000, en pratiği benimkiydi. Ama zaman değişti. İnsan sağlığına önem veren yepyeni buluşlar çıkıyor ortaya. Hem çokk daha pratik hemde sağlıklı.




Tefal'in bu adreste videosunu izleyebileceğiniz Actifry fritözü de aynen bu özelliklerde. İnanması güç ama 1 kaşık yağ ile (Yemek kaşığı değil belki ama yine de küçük bir kaşık) tam 1 kg patates kızartabiliyor. Fırında ya da yağsız tavada patates kızartmaya son. Ben çok beğendim. Alınacaklar listeme ekledim.

Özellikler

Kapasite:1 kg
Güç: 1400 W
Bilinçli pişirme: Yeşil ölçü kaşığı sayesinde hazırladığınız yemeklere koyduğunuz yağ miktarını kolaylıkla kontrol edebilirsiniz.
Eşit pişirme: Karıştırma aparatı pişirme sırasında yiyeceklerin eşit miktarda pişmesine olanak tanır.
Kontrollü pişirme: %100 şeffaf, buhar yapmayan kapak sayesinde pişirme sürecini kontrol edebilirsiniz.
Pratik pişirme: Tek tuşla açtığınız kapağı pişirme sırasında açarak dilediğiniz malzemeyi ekleyebilir veya pişme miktarını kontrol edebilirsiniz.
Zamanlayıcı: Pişirme süresini ayarlamanızı sağlar ve dolduğunda uyarır.
Pratik kullanım: Ön ısıtma gerektirmez. Kablo toplama yuvas ve el yakmaz gövde.

Görmeyenler, bilmeyenler varsa diye buraya ekliyorum. Malum çeyiz hazırlığı yapan bir sürü blogger var. Fritöz almayanlara, evdekini beğenmeyenlere duyurulur. Fiyatı pek ucuz değil ama değer bence. Kaça mı? 450 Ytl'cik !!!

Salı, Kasım 04, 2008

Aklımdakiler...

Sitem ediyorsunuz çok sık güncellemiyorum diye blogumu ama bazen yazmak gelmiyor içimden bazen de yazacak vaktim olmuyor. Sizlerin bloglarını, her gün uğradığım adresleri, köşe yazarlarlarını bile ihmal ediyorum bu aralar. Aklımda yapılacak tonla iş var ama sıraya bile koyamıyorum. Şimdilik sadece aklımdalar...

Neler mi?



Sevdiklerimi şaşırtmak için pasta yapmak istiyorum ama Şeker Pasta'nın sitesindekiler kadar güzel. Keşke Pazar günü gideceğim böyle bir kurs olsa ve ben katılabilsem.



28 Kasım'da vizyona girecek olan Madagascar 2'yi oğlumla kahkahalar atarak izlemek, karanlıkta göz göze gelip tekrar tekrar gülümsemek ve film bittikten sonra çalan müzikte dans etmek İSTİYORUM.




Can Dündar'ın "Mustafa Kemal Atatürk'ün" hayatını anlattığı çok konuşulan belgeseli "Mustafa"yı her şeye rağmen izlemek, izlerken ağlamak, Ata'mı bir kez daha hissetmek İSTİYORUM.


Her kadının hayaliymiş bir kafe açıp işletmek ama ben kafede oturmak ve kahve içmek İSTİYORUM. Yanımdaki My Koo ise sadece hayal kurmak, arkadaşımsa keyifli bir sohbet eşliğinde şık bir fincanda kahve yudumlamak...



Daniel Craig'li ikinci James Bond filmi Quantum of Solace'i izlemek, çok konuşulan Olga Kurylenko'yu beyaz perdede görmek İSTİYORUM. Aksiyona ihtiyacım yok ama My Koo ile eğlensek fena mı olur.


Erkan Can, Tardu Flordun, Dolunay Soysert, Beste Bereket ve Ceyda Düvenci'nin oynadığı Oyundur hepsi…"hepsi bir oyun"… Oysa aşk…"saklandığı yerden çıkacaktır"… diyen tiyatro oyunu "Sürmanşet'i" izlemek İSTİYORUM.

Cep telefonumu değiştirmek, yeni bir fotoğraf makinasına sahip olmak, oturma odamı yenilemek, Ikea 2009 kataloğundan beğendiğim aksesuarları almak İSTİYORUM.

Son olarak doğalgazı özgürce kullanıp makul bir fatura ödemek İSTİYORUM.